Mehmet Öner
Maliye Bakanlığı Eski Baş Hesap Uzmanı
Yeminli Mali Müşavir
moner@monerymm.com
Konuyla ilgili herkesin malumu olduğu üzere 1963 yılında yürürlüğe girmiş olan Motorlu Taşıtlar Vergisi Kanununun 14. Maddesindeki hüküm sebebiyle, araç kiralama şirketlerinin dışında kalan şirketler ve gelir vergisi mükellefleri binek otomobillerine ilişkin Motorlu Taşıtlar Vergilerini gelir ve kurumlar vergisi matrahının tespitinde gider olarak dikkate alamamaktadır.
Araç kiralama şirketleri dışındaki tüm şirketler, şirket aktifine kayıtlı ve şirket faaliyetlerinde kullandıkları binek otomobillerinin Motorlu Taşıtlar Vergilerini ödemekte, ancak kurumlar vergisi hesabında gider olarak yazamamaktadır.
Bu düzenlemenin mantığı nedir?
Vergi uygulamasındaki tüm yasak, kısıtlama ve düzenlemelerin mutlaka mali veya ekonomik bir açıklaması, gerekçesi vardır. Herhangi bir dayanağı, gerekçesi olmayan bir düzenleme ya yapılmaz veya yapılsa bile ömrü çok uzun olmaz; kısa sürede değişikliğe uğrar, olması gerektiği şekle döner.
Şirketlerin aktifinde kayıtlı olan binek otomobillerinin Motorlu Taşıtlar Vergisinin gider olarak dikkate alınmamasının ekonomik veya mali bir açıklamasını yapmak sanırım oldukça güç.
Yürürlükteki mali mevzuatımıza göre binek otomobillerinin benzin, bakım-onarım, kasko, zorunlu trafik sigortası, kiralanmış ise kira bedeli ve kıst dönem uygulamasına tabi de olsa alış bedeli üzerinden amortismanlarının vergi matrahının tespitinde gider olarak yazılması mümkün. Tüm giderleri gider olarak kabul edilen binek otomobillerinin Motorlu Taşıtlar Vergisinin hangi gerekçeyle gider yazdırılmadığını anlamak mümkün değil.
Eğer binek otomobili alımı ve kullanımının işletmelerde suistimale açık olduğu düşüncesi varsa, yıllık Motorlu Taşıtlar Vergisi tutarının çok üzerinde benzin, tamir-bakım, kiralama, kasko ve zorunlu trafik sigortası giderlerinin tamamının gider yazılmasının da tekrar gözden geçirilmesi gerekir. Yok değilse hem işletmecilik, hem vergi uygulamaları açısından anlamlı olmayan bu maddenin değiştirilmesinde, hazır motorlu taşıtlar vergisi bu kadar gündemde iken fayda var.
Peki neden bugüne kadar bu konu sorgulanmadan geldi?
Birincisi ödenen tutarın nispeten küçük olmasından kaynaklı olarak mükellefler çok ilgilenmediler konuyla sanırım. Ancak meclise yeni sunulan torba kanunda en çok ses getiren konunun Motorlu Taşıtlar Vergisindeki artış olduğunu görünce bu gerekçenin çok geçerli olmadığını söyleyebiliriz.
İkincisi şirketlerin aktifindeki binek otomobili sayısı artarak gelirken, araç kiralama şirketlerinin sunduğu cazip kiralama koşulları sebebiyle, satın alma yerine şirketler binek otomobillerini kiralama yolunu seçmektedir. Kiralanan araçlara ilişkin bu giderlere araç kiralama şirketlerinin katlanmak zorunda olması, bir nebze de olsa binek otomobili Motorlu Taşıtlar Vergisi, kasko ve zorunlu trafik sigortası tutarlarının binek otomobili kullanıcısı şirketlerin gündeminden düşürmüş olabilir.
Asıl önemli gerekçe kendi aktifinde binek otomobili bulunan mükellef veya şirket sahiplerinin binek otomobillere ilişkin Motorlu Taşıtlar Vergisinin kazancın tespitinde gider yazılamayacağını bilmemesidir. Bu konu vergi ve muhasebeyle uğraşan meslek mensuplarının işlerini yaparken dikkat etmesi gereken bir detay olarak kaldı hep. Belki de bu yazıyla birlikte şirket sahiplerinin de bilgisine girip, Motorlu Taşıtlar Vergisi zammına kişisel araçları açısından bakan ve tepki gösteren mükellef kitlesine, hem zamlı ödeyip hem de gider olarak yazmadığını öğrenen şirketler ve mükellef olan kişiler de eklenecek.
Bir de 1963 yılının şartlarını anlamaya çalışmak lazım. O yıllarda otobüs, kamyon, minibüs gibi araçlar işletmelerin değer yaratmasında esas varlıklar olarak kabul ediliyor. Binek otomobilleri hem yaygın değil, hem de işletmeler için bile lüks olarak görülüyor. O yıllarda Türkiye ekonomisinde en büyük payı tarım ve sanayi sektörleri alıyor; hizmetler sektörünün adı bile yok nerdeyse ( 1960 lı yıllarda %15 seviyesinde). Bugün milli gelirin yaklaşık % 70 i hizmetler sektöründen oluşuyor. Ekonominin %70 ini oluşturan hizmetler sektörünün binek otomobili olmadan hizmet üretebilmesi mümkün mü? Elbette değil. Bu günün koşullarında devletin binek otomobiline bakış açısını değiştirmesinin zamanı gelmiş de geçmiş bile. Ekonomik aktivitelerin binek otomobili olmadan yürütülmesi nerdeyse imkansız hale gelmiş; ama bi taraftan da vergi uygulamaları binek otomobillerine takmış durumda. Motorlu Taşıtlar Vergisini gider yazamazsın, amortismanı kıst ayırabilirsin, ödediğin KDV’yi indirim konusu yapamazsın. Bu yaklaşım ve binek otomobillerine uygulanan negatif ayrımcılığın bir an önce değişmesi lazım.
“Hangi gerekçeyle binek otomobillerine ilişkin Motorlu Taşıtlar Vergisinin kazancın tespitinde gider olarak yazılamayacağının” bugüne kadar gündeme gelmemesi ve sorgulanmamasının altında ezberci ve sorgulamayan kültürümüzün de payı var sanki.
Comments